4 Aralık 2014 Perşembe

Allegro Non Troppo (1977)

İlk kez seyredildiği anda değeri tam anlaşılamayan ve önemsiz bulunan filmler vardır. Bunlardan bazıları, ancak yıllar sonra hak ettiği değeri kazanan ve kendiliğinden kült-film seviyesine yükselen yapımlardır. 1976 yapımı “Allegro Non Troppo” en azından benim düşünceme göre bu tanıma fazlasıyla uyar.
Amacı klasik müzik ile animasyonu koordineli bir düzen ve görsellikte seyircisine sunmak olan film aslında kendisi ile de bu amaç yüzünden dalgasını geçiyor. Walt Disney yapımlarıyla arasındaki fark da, bu mizahi yaklaşımla beraber hemen kendisini belli ediyor zaten.
İtalyan bir film yapımcısı, Walt Disney filmlerinin görsel ve işitsel şatafatını kıskanır ve hevesle böyle bir film yapmaya soyunursa ne olur? Üstelik imkânsızlıklar elini kolunu bağlıyorsa! Çare: zindanda çürüyen bir çizeri filmin animatörü olarak işe alıp, orkestrayı da yaşlı çingene kadınlardan oluşturursan işin yarısını halletmiş olursun. Animasyonlar dışında filmde işlenen ana mevzu bu.
Hani neredeyse Mel Brooks’un absürt komedi tarzına yakın bir üslup!
“Allegro Non Troppo” gözlerinin önüne Disney filmleri gibi steril bir dünya inşa etmiyor; her animasyonun alt metni sosyolojik ve kültürel taşlamalarla bezenmiş ve sadece komediden değil dramdan da beslenen bir görsellik dokusu oluşturulmuş. Bu yüzden herhalde filmin adının Türkçe karşılığı “Neşeli ama çok fazla değil” anlamına geliyor.
Kariyerinin neredeyse tümünü animasyon filmleri ile şekillendiren (çoğunluğu kısa filmler) yönetmen Bruno Mozzetto’nun aynı zamanda senaryosunu da, biri başrol oyuncusu olan Maurizio Nichetti (Animatör rolünde izliyorsun) ve bir illüstrasyon ve animasyon sanatçısı olan Guido Manuli ile beraber yazdığı “Allegro Non Troppo” yu mutlaka izlemeli ve bu sıra dışı film hakkında, kendi beğeni ölçütlerine göre bir fikir oluşturmalısın.
Kendi adıma bu filmle oldukça erken yaşta tanıştığımı söyleyebilirim; ilk kez yıllar önce TRT’nin 2. Kanalında ve oldukça geç denebilecek bir saatte yayınlandığında görmüştüm.
Filmdeki altı animasyonun da hepsi birbirinden güzel ve değerli ama hem Ravel’in “Bolero”sunu çok sevdiğim için hem de yıllar önce ilk seyrettiğimde, filmin bütününden ziyade bu bölüme hayran kalmamdan (sonra bu kanı değişti tabi) ötürü, yazımın içeriğini de filmin bu müthiş sekansına kaydırdım.
Yıllar geçtikçe belleğimde “Bolero” ile filmin bu animasyon bölümünü özdeşleştirmiş ve ikisini ayrı düşünemez olmuştum. Hatta Mersin Senfoni Orkestrasının “Bolero” performansını canlı olarak izlediğimde dahi, her an sahnenin önünden bir dinozor korteji geçecekmiş hissine kapılacak kadar bu animasyonu benimsemiştim. Belki orkestranın şefi Spielberg olsaydı bu mümkün olabilirdi. Elbette orkestra ile birlikte bir faciayı da yönetmiş olurdu.
Bu arada Mersin Tiyatro Bale Binası çok büyük bir bina değildir. Yanlış anlaşılmasın. Gerçi hiçbir tiyatro salonu bir dinozor kortejinin yürüyüş yapabileceği genişlikte olamaz; konuyu dağıtmış bulunmaktayım, biliyorum.
Toparlamak için filme dönmeli.
Bu kısa animasyon bölümüyle birlikte bir yaradılış efsanesine şahit olurken, Ravel’in “Bolero” sunun o bilindik üflemeli ve vurmalı çalgıların yavaşça artan temposu ile birlikte heyecanın ikiye katlanıyor.


Bir uzay mekiğinden fırlatılan kola şişesinin içinde kalan az miktardaki meşrubatın, biyolojik bir değişime uğradıktan sonra canlı bir varlığa dönüşmesi ve bu varlığın şişenin içinden çıkıp gezegendeki maceralı yolculuğu esnasında giderek evrimleşerek çoğalması ve sonunda tüm kötülük kaidelerinin yine insan suretinde gerçekleşiyor olması, hem çok zekice hem de son derece gerçekçi bir eleştiri!
Birbiri ardına devrilen çağlar gözünün önünde aktıkça, çevrede olup biten her şey gözüne tanıdık gelmeye başlıyor.
Bu sekansı sana daha fazla yorumlayarak sürprizini bozmak istemiyorum. Çünkü filmin bütünlüğü kısa animasyonların birbiri ile olan bağlantısından oluşuyor. Zindandan çıkarıp getirdikleri genç çizerin, yaşlı çingene kadınların çaldığı senfoni başyapıtlarına karşı hissettiği duygular, o parçaya ait animasyonun da bir bakıma konusunu oluşturuyor.
Sanırım “Bolero”nun coşkusundan sen de şüphe duymuyorsundur.
Ravel bile bu dinozorların peşinden yürürdü!


Boléro by dinplink

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder