27 Aralık 2016 Salı

Pi (1998)

Sen mantığından gıdıklanır mısın?
… … …
Görelim!
Diyelim ki, gelecekte olabilecek her şey aslında zaten olup bitmiş bir olasılıklar yumağı içerisinde kodlanmış vaziyette ve bizler bu bahsettiğim olasılıklar yumağı içerisinde şüphesiz şu anda yani olan anın içinde bulunuyoruz; öyleyse geleceği örgütleyen ve taahhüt eden ve ismine kader denilen kavramın teoride var olduğu söylenebilir (mi dersin?)
Öyle ya, kader zaten geleceğin önceden yazılmış olduğu peşinen kabullenilen bir kavram değil mi? 
Peki, bu süreklilik, karmaşık bir yumağın içinde değil de, şimdi ve gelecek olan an yalnızca bir spiralin kıvrımlarında bulunuyorsa ve ya bizler sonsuza değin içe doğru kıvrılan bir zaman spiralinin içinde, binicisini üzerinden atmaya çabalayan, inatçı bir rodeo atı gibi tepinip duruyorsak! 
Tanıdık bir tabir: Yaşam Döngüsü
Yaşamın tasviri: anafor gibi kıvrılarak dönen bir spiralin içindeki kararlı ve birazda ulvî olduğuna inanılan bir kuvvetin biriktirdiği o güçlü vakumla dibe doğru daireler çizerek yutulurken, ister istemez o spiralin yüzeyine sürtünerek kayan belleğimizin hamuru içine karışıp, bu sayede seni sana dönüştüren bir malzemeler yığını halinde yoğrulmuş ve rastlantılarla dolu bir istikamet yolunda yuvarlanan, engebeli anılar bohçası! 
bu tarife kendince eklemeler yapabilirsin veya kendi tarifini kendin yapar “işte aslı budur!” diyebilirsin. Başka bir seçenek de, olduğu gibi kaldırıp çöpe atabilirsin; sana kalmış!) 
Bu keşmekeş (yaşam), bir insan zekâsı için hesaplanabilir bir dinamiğe dönüştürülebilir mi? Döngünün içerisinde bulunan gelecek, kesin öngörülerle tahmin edilebilir kıvama getirilebilir mi?  
Efendim? 
Anlıyorum seni… Bu giriş, niyet itibarıyla gıdıklamaktan çok kafana gözüne tekme-tokat dalmaya benzedi. Mesafeyi biraz açtık ya, tekrardan üslûbun akışkan duruluğunu, sadeliğini yakalamak zaman alıyor. İdare et. Migrenin yok değil mi? Başın ağrıyor mu? 
Max’in felâket ağrıyor meselâ! 
Bak, filme bir yağ gibi süzüldüm; fark etmişsindir herhâlde! Evet, Max Cohen filmin başkarakteri. Tanıştırayım:
Max - okur; okur – Max… 

Farazî tokalaşma faslınız bittiyse yazıya devam edeyim. Kafatasını ağır ve güçlü bir yer matkabı ile delmek istercesine şiddetli, vahşi bir baş ağrısıyla baş etmeye çalışıyor az önce tanıştırdığım bu tuhaf görünümlü adam. Sonrasında onu bir enkaza dönüştüren, geldiğini kapıyı tıklatan ürkek bir çocuk gibi küçük seğirmelerle belli eden sinir bozucu, lânet bir ağrı! Onunla yüzleştiğindeyse kafasını koyacak değil vuracak bir yer araması ise üzücü. 

“Pİ”nin tuhaf bir hikâyesi var. Biraz değinmek gerek sanırım. 
Max bir matematik dehası ama otistik şiddette özellikler göstermiyor. Onun kendine has anti-sosyal karakteri ve insanlardan genellikle uzak durma eğilimi var. Özel biri. İlgi duyduğu konu ise çok fazla özel hatta eşsiz denilebilir. Bir köstebek yuvasına dönüştürdüğü dairesinde saplantı haline getirdiği gerçekliği bulmak için kafa patlatıyor. Seğirmelerden sonra gelen ağrıyla baş etmeye çalışırken yaptığı gibi değil; yani kafa patlatması diyorum, o anlamda değil, lâfı teşbihle yelliyorum sadece; mizah eksik kalmasın hani. Bakma bana sen.  
Çeşitli elektronik malzemelerle donattığı küçük dairesinde, sabırsızca etrafta fır dönerken, ekranda belirmesini umduğu rakam çizelgesi onun için sadece birbirini takip eden anlamsız sayılar kümesi değiller. Aslında başlangıçta öyleler çünkü farklı bir şeyin peşindeyken tamamıyla tesadüf eseri karşısına çıkıyor bu rakamlar silsilesi ve o da bu işe bir anlam veremiyor. Çevresindeki birkaç insandan biri olan eski matematikçi Sol Robeson’a yaptığı kısa ziyaretlerinden birinde bu konudan bahsedince, onun bu rakamlara olan telâşlı ilgisi Max’i hem şaşırtıyor hem de üzerine daha fazla kafa yormaya başlamasını sağlıyor.
Kendisini ziyaret eden ya da zorla yaşamına dâhil olmaya çalışan kişiler sayesinde bu rakamların temsil ettiği gerçekliği ya da temsil etiği düşünülen gerçek bilgiyi demek daha doğru olur, az çok kavrayabiliyor. 


Merak etme, spoiler verme gibi bir niyetim yok! Bu bilginin ne olduğundan bahsetmeyeceğim sana. 
Aslında bu rakamlar silsilesinin peşinde olanlar bir hayli ilginç. Tuhaf bir Yahudi cemiyeti meselâ! Ezoterik öğretileri korumayı ve bu öğretilerin sadece kendilerine ait olduğunu düşünen, düşünmekle kalmayıp bu hakikat ve sırları bilmenin hakları olduğuna inanan bir cemiyet var karşısında ve başlangıçta Max’e epey dostça bir yaklaşımla yanaşmaya çalışıyorlar ama dertleri çıktısını almadığı ama zihnine kazıdığı o rakamlar dizgisi çünkü içerisinde saklı olan bilgi çok değerli ve asla kimseyle paylaşılamaz! 
Rakamlara haris olan ve ne pahasına olursa olsun onları ele geçirmeye çalışan ve Max’in peşine düşen diğer gözü dönmüşler ise bir borsa firmasının tetikçileri! Max’in odasına kurduğu bilgisayar ağıyla borsadaki hareketliliği takip ettiğini biliyorlar. Bu sistem sayesinde geleceği öngördüğünü düşünüyorlar ki Max’de onların düşüncesine paralel sayılabilecek bir düşünceyle, matematik hesaplamalar ile borsanın hareket trendini kesin ölçülerle çözdüğünü düşünüyor aslında.  
Elbette borsa firmasının birinci motivasyonu paranın değeri ile alâkalı olarak sermayeyi sürekli kılacak ve riskten uzak bir dengenin oluşturacağı yeni bir sistem kurmak. Değerin tahmin edilebilir olmasının ötesinde bilinebilir olmasının peşindeler. İçlerindeki bu hırs ve arzuya bir ad vermek gerekirse, bir nevi ‘kapital ezoterizm’ demek yanlış olmaz sanırım.  
Filmi sana başından sonuna özetleme gibi bir niyetim yok. Seyrettiysen de zaten “ne anlatıyorsun bunları bana, usta!” demişsindir bile; biliyorum seni, dersin sen. 
Hayır, derdim şu; Aronofsky hikâyesini de yazdığı filminde öyle şeyler söylüyor ki, gerçekliğinden şüphe etmek neredeyse olanaksız hale geliyor. Diyor ki: Tüm bilgi, üç haneli bir rakamın içindedir. Bu rakamın sembolize ettiği bilgi, evrensel nitelikte ve varoluşun tüm soru işaretlerini birer birer ünleme çeviren olağanüstü değerdedir. Bu bilgi gerçek gizemin kendisidir! 



Şimdi. Soru neydi? 
“…gelecek, kesin öngörülerle tahmin edilebilir kıvama getirilebilir mi?”    
Film sana diyor ki: evet, matematiği kullanarak bu mümkündür!
Bak sen! Ben bundan korkarım işte! Niye korkarım:
Elbette birçoğumuz okul yıllarında, bilhassa matematik dersi saatlerinde kafamıza doğru uçuşan tebeşirlerin muhatabı olmuşuzdur. Sen de dahil! Bırak şimdi.
Dolayısı ile matematik hiçbir zaman benim harcım değildi. Aramızda hep bir soğukluk vardı. Senin için de aynı olduğunu tahmin ediyorum; ne tahmin etmesi canım, umut ediyorum. Hatta bırak umudu, samimîyim bak, dua ediyorum! Gel beni yalnız bırakma; matematik söz konusu olduğunda resmen beslenme esnasında önünden hızla geçen trene bakanlar habitatına dönen bu kumpanyaya gel sen de katıl! Yeter ki gel sen; olmadı gider başka bir yerde doyururuz karnımızı!  
Matematiğe hâkim olabilmek herkesin harcı değil. Haksız mıyım? Öteki alanların her birinden daha fazla ilgi, keskin bir dikkat ve analitik bir zekâyı gerektiren aynı zamanda az-buçuk psikolojik soyutlanmayı da tetikleyebilen bir dal. Gerçi psikolojik soyutlanmayı tetikleyecek bir sürü şey geliyor aklıma. Neyse, demek istediğim geçmişte “matematik dersini çok seviyorum ben” diyen çocuğa “sen manyak mısın” derdik! 
Sadece tembel değil bir de bağnazmışız!
Bırakalım beni! (şimdiden beraberce çalışmamız ne kadar güzel; ikimiz beni bırakıyoruz!) 
Öyleyse, matematik hesaplamaların ve içindeki formüllerin gerçektende Aranofsky’nin kurmacasının birebir cevabı olabileceğini ve herhangi bir gizemin ya da varoluşun en büyük gizeminin, adına ne dersen de, çözümü bulmakta ki en etkili yöntem olduğunu manalı buluyorsan, aklına yatıyorsa, yönetmen zaten varmak istediği mantığa ulaşmış oluyor.  
Virgülden sonra ilk 65 basamağı:
3,14159 26535 89793 23846 26433 83279 50288 41971 69399 37510 58209 74944 5923…
olan bir sayılar kümesi içinde gizleniyor olabilir bu gizem. Virgülden sonra şimdilik 73 milyar basamağı bilinebilen rakamlar dizgisi! 
İçinde bir yerde bize sırıtıyor, el sallıyor ya da göremiyoruz diye lânetler yağdırarak küfrediyor olabilir. Tüm sorularımızın cevabını, tüm dertlerimizin devasını belki de tüm vahşîliğimizi sonlandıracak, uysal ve bilinçli varlıklara dönüştürecek bir panzehir içeriyor da olabilir. 
Üstelik bu kutsal bilgi çok sade bir tevazu içerisinde 73 milyar basamağın içinde yalnızca 3 haneyi kapsayacak kadar büyük!